English İletişim Raif Kara Kimdir Gramofonun Tarihçesi Fonograflar Fonograf Plakları Gramofonlar Gramofon Plakları Taş Plak Dinletisi Sanatçıların Biyografileri Gramofon İğneleri Gramofon Aksesuarları

(1931-1996)
Türk Sanat Musikisi'nin unutulmaz seslerinden biri olan Zeki Müren, duygulu sesi, farklı yorum tarzı ve feminen görüntüsüyle, Türkiye'de birçok toplumsal tabuyu aşmıştır. Sanatını icra ederken takındığı efendi ve kibar tavrıyla ülkenin ilk sivil "paşa"sı olmuş; güçlü sesi, müzik kariyerindeki başarısı ve sahnedeki görkemiyle "san'at güneşi" ünvanına layık görülmüştür.

6 Aralık 1931'de, Bursa'nın Tophane semtinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Bursa'da tamamladı. 1946'da, ilk bestelerini yapmaya başlayan Müren, eğitim hayatına İstanbul Kanatlarımın Altında'da devam etmeye karar verdi. 1949'da, lise eğitimine devam ederken, ilk şarkısı "Zehretme bana hayatı cananım"ı besteledi. Bu şarkı İstanbul Radyosu'nda Suzan Güven tarafından "Bursalı Zeki Müren'in acemkürdi şarkısı..."anonsuyla okunduğunda, 17 yaşında bir lise öğrencisiydi.

1950 yılında İstanbul Radyosu sanatçıları arasına katıldı. 1 Ocak 1951 tarihinde İstanbul Radyosu sanatçılarından Perihan Altındağ Sözeri'nin aniden rahatsızlanması üzerine, onun yerine konser vermek için çağrıldığı radyo programında 45 dakikalık muhteşem bir canlı performans sergileyen Müren'in musiki kariyeri, bu konserden sonra yükselişe geçti. Aynı yıl Şükrü Tunar'ın güftesini yaptığı "Bir Muhabbet Kuşu" isimli ilk plağını doldurdu.

1954 yılında Cahide Sonku'yla başrolünü paylaştığı ilk beyaz perde çalışması olan "Beklenen Şarkı" filmini çevirdi. 1955 yılında, Arena Tiyatrosu'nun "Çay ve Sempati" adlı oyununda da başrol oynadı, "Manolyam" adlı kürdilihicazkar makamındaki parçasıyla, Türkiye'de ilk defa verilmeye başlanılan "Altın Plak Ödülü"nün ilk sahibi olmayı başardı.

Türkiye'de ilk defa saz ekibini de standart kıyafetlerle birörnek giydiren Müren, sahnede bütünlük oluşturarak, müziğine neredeyse tiyatral bir görkem katıyordu.

1965 yılında, farklı zamanlarda yazdığı şiirlerini biraraya getirerek "Bıldırcın Yağmuru" adıyla yayınladı. Amatör olarak resimle ve desen tasarımıyla da ilgilendi. Sayısız kurum ve kuruluş tarafından birçok ödüle layık görüldü. 70'li yılların sonuna doğru, kalp yetmezliği, yüksek tansiyon ve şeker hastalığı nedeniyle, sanatsal çalışmalarında perde arkasında kalmayı tercih etti.

1980'de Kuşadası'nda ve 1983'de Paris'te kalp krizi geçirdikten sonra, Bodrum'daki evinde istirahate çekildi. 1984'de Bodrum kalesinde son konserini verdi. 24 Eylül 1996 tarihinde, TRT tarafından adına düzenlenmiş bir ödül töreninin TV çekimleri için İzmir Stüdyosuna gelen sanatçı, program esnasında kalp krizi geçirerek hayata veda etti.

(1900-1981)
20.yüzyılın önde gelen ses sanatçısı olan Selçuk, klasik Türk müziğine eşlikli solo vokal anlayışını getirmiştir. Münir Nureddin, Annesinin soyu Selçuklular'a ve Germiyanoğulları'na dayandığı için soyadı kanunu çıkınca 'Selçuk' soyadını almıştır.

Daha çok küçük yaşlarında, ilkokul sıralarında sesinin güzelliği çevresinin dikkatini çekmiş, ilk musiki derslerini amatör bir musikişinas olan babasından almıştı. 1915 yılında, Darül Feyzi Musiki Cemiyeti'ne öğrenci olarak girdi; üç yıl sonra da, hanendelerinden biri olduğu bu topluluğun konserlerine çıktı. 1917'de tarım öğrenimi için Macaristan'a gitti fakat bir süre sonra geri dönerek kendisini müziğe verdi. Aynı yıl Darülelhan'a girdi.

Bestekarlığa 1920 yılında, Tevfik Fikret'in 'Bu bir teranedir' şiirine yaptığı bir beste ile başladı. İkinci olarak 'Sensiz ey şuh' güfteli şarkısını besteledi. Bu iki eserden sonra yirmi yıl süre ile beste çalışması yapmadı. Asıl beste çalışmalarına 1940-1941 yıllarında başladı. Eserlerine çoğunlukla Yahya Kemal Beyatlı'nın şiirlerini seçmiş, Nedim ve Fuzuli gibi divan şairlerinin eserlerine de yer vermiştir. Dini musiki eserleri de vardır. Eserleri arasında 'Atatürk'e ağıt' ve 'Mehter Marşı' gibileri ayrı bir değer taşır. Ayrıca film musikisi ile de meşgul olmuştur.

Cumhuriyet'in ilanından iki ay önce Muzikai Humayın'da görev aldı. Daha sonra Cumhurbaşkanlığı Fasıl Heyetin'de dört yıl çalıştı. 1926'da bu görevden ayrılıp İstanbul Kanatlarımın Altında'ya döndü.

1927'de Sahibinin Sesi firması tarafından Paris'e gönderildi ve Paris Konservatuarı'nda solfej, şan ve piyano dersleri aldı.

Sanatçı, 1942 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı İcra Heyeti'ne katıldı. Konservatuar arşivi için 15 seçkin yapıtını plağa okudu. Bir yıl sonra da bu görevinden ayrıldı.

1953'de İstanbul Radyosu'nda danışmanlık yaptı ve İstanbul Belediye Konservatuarı İcra Heyeti Başkanlığı'na getirildi. Burada on altı yıl hizmet verdi.

Daha sonra İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nda repertuar öğretmenliği yaptı.

Olağanüstü bir sese sahip olan Selçuk'un en önemli özelliği, eski okuyuş tarzı ile yeni anlayışı bir araya getirerek ortaya harika bir icra tekniğini çıkarmasıydı.

Bunlarla birlikte üç yıl Fransız Tiyatrosu'nda, beş yıl Melek Sineması'nda ve yirmi üç yıl Saray Sineması'nda konserler verdi.

Münir Nurettin, 400 dolayında plağa imza attı ve bunlardan birkaç tanesi çoksesli müzik denemesiydi. 1981 yılında vafat etti.

(1897-1943)
23 Mayıs 1897'de, 2. Abdülhamit'in muhafız alayından bir askerin oğlu olarak İstanbul'da doğdu. Çocuk yaşlarında sesiyle dikkatleri çeker. İlk musiki derslerini ağabeyinden alır. Kocamustafa Paşa Rüştiyesi'ni (ortaokul) bitirir. 1918 yılında 'hanende' olarak Muzikay-i Hümayun'a kabul edilir. Burhan, Muzikay-ı Hümayun'da Muallim İsmail Hakkı Bey, Zati Arca'dan yararlanır. Dinî musikî hocası İsmail Hakkı Bey'dir ve kendisinden ilâhiler meşk eder. Ayrıca Lem'i Atlı ve Sadettin Kaynak gibi hocalarla çalışma fırsatı bulur.

Köklü bir müzik eğitimi almamıştır. Hıfzını (Kur'an eğitimini) sonradan tamamlar. Hafız, gazelhan, zâkir, mevlidan olarak şöhret bulur, Ramazanlarda Mevlid, Kur'an, mukabele okur, teravih namazlarında müezzinlik yapar.

Cumhuriyet'le birlikte Ankara'ya nakledilen ve Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti olarak değiştirilen Muzikay-i Hümayun'dan ayrılır, Ankara'ya gitmez. Dinî görev ve faaliyetlerinin yanı sıra fasıl topluluklarında hanendelik eder. Sonradan kendi adına bir topluluk kurar. 1926-27 yıllarından sonra büyük bir ün sahibi olur. Aynı yıllarda yeni kurulan İstanbul Radyosu'na girer.

Hafız Burhan, Türk musikîsinin yetiştirdiği en güzel ve güçlü seslerden biri, belki de birincisi olarak 20. yüzyıl musiki hayatına damgasını vuran 'efsanevi' bir sanatçıdır. Olağanüstü gür tenor sesi dikkatleri çeker. Roma Konservatuarı kendisine müzik eğitimi vermek için ısrar eder, öneri Hafız Burhan tarafından geri çevrilir. Radyoda okuduğu zaman ses teknisyenlerinin zorluklarla karşılaştığı, mikrofonların Hafız Burhan'ın sesine yeterli olmadığı anlatılır. Teknisyenlerin istediğiyle mikrofona olabildiğince uzak bir noktada şarkı okuduğu söylenir.

Columbia için okuduğu 100 kadar plağı, sayısız baskılar yapar. Taş plak ve gazel deyince hemen akla gelen isimdir 'Hafız Burhan'. 'Gazel', 'taş plak', 'gramofon' sözcükleri Hafız Burhan adıyla birlikte anılır.

Bu yüzyılın simgelerinden biri olan Makber, aynı zamanda Türk taş plakları arasında en çok basılıp satılan ve uzun yıllar gündemde kalabilmiş eserlerden biridir.

Birçok Türk filminin müziğini de hazırlayan, uzun boylu, yapılı, neşeli bir kimse olarak bilinen  Hafız Burhan 18 Nisan 1943'de Maraşal Fevzi Çakmak'ın kızının mevlüdünü okumak için gittiği Ankara'da 'beyin kanaması' neticesinde vefat eder.

(1919-    )
Türk Sanat Müziği'nin ünlü sesi Müzeyyen Senar, 1919 yılında Bursa'da dünyaya geldi. Müzik eğitimine Anadolu Musiki Cemiyeti'nde, kemençe üstadı Kemal Niyazi Seyhun Bey ve udi Hayriye Hanım gözetiminde başladı. Hayranlık uyandıran bir sese sahip olan bu yetenekli kız çocuğunun ünü yayıldıkça, hafız Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Lem'i Atlı, Mustafa Nafiz Irmak gibi devrin önemli üstadları da ona dersler verdiler, zamanın sevilen şarkılarının yanı sıra, kendi bestelerini de öğretip söylemesine yardımcı oldular.

Kemal Niyazi Bey ve Hayriye Hanım'ın desteğiyle İstanbul Radyosu'nda şarkı söylemeye başlayan Senar, bu programla adını geniş kitlelere duyurdu. İstanbul'un en önemli müzikhollerinden biri olan 10. Yıl Belvü Gazinosu'nda 1933 yılının yaz sezonunun yıldızlar programına çıkan Müzeyyen Senar sonraki yıllarda İstanbul'un başka ünlü gazinolarında da sahne aldı.

Müzeyyen Senar'ın yeteneği, Cumhuriyet'in kurucusu ve Türk sanat müziğinin büyük hayranı Atatürk'ün de ilgisini çekti ve sanatçı birçok kez onun huzurunda, özel meclislerinde şarkı okudu.

Müzeyyan Senar, 1938 yılında Ankara Radyosu'nun ilk yayınlarına katıldı ve 1941 yılına dek radyo aracılığıyla dinleyicileri ile buluşmayı sürdürdü.

Müzeyyen Senar, son sahne konserlerini 1983 yılında İstanbul Bebek Gazinosu'nda verdi. Bu tarihten sonra yalnızca ender anlarda, müzikli özel toplantılarda şarkı söyledi.

Müzeyyen Senar 1998 yılında Devlet Sanatçısı seçildi. 26 Eylül 2006 tarihinde İzmir'deki evinde fenalaşan sanatçının beyin enfarktüsü geçirdiği ve vücudunun sol tarafının felç olduğu açıklandı. Beynindeki kan pıhtılaşması yüzünden felç olan sanatçının hayati tehlikesinin bulunmadığı da ek olarak belirtildi 2007'de İstanbul'daki Darüşşafakada Rehabilitasyon Merkezinde nisan ayı başına kadar tedavi gördü. bu tedavilerden sonra sol ayağının üzerine basabilmektedir. Şu anda Bodrum'da kızı Feraye ve oğlu Ömer ile birlikte yaşamaktadır. 24 Şubat 2008'de sesini kaybettiği açıklandı. Senar sesini kaybettiğini halen bilmemektedir.

(1915-1996)
Küçük yaşlarda sesinin güzelliği ile dikkat çekti. Hafız Burhan hayranı idi. Haseki'deki Hacı Kadın İlkokulu'nda okudu. Babasının işlerinin bozulmasi nedeniyle 11 yaşında sahnede şarkı söylemeye başladı. 4-5 yıl boyunca Anadolu'nun birçok şehrinde çalıştıktan sonra Antep'te uzun bir süre kaldı. Şöhreti İstanbul'a kadar geldi. 1932 yılının başlarında Beyoğlu'nda ünlü Londra Birahanesi'nde Safiye Ayla'nın kadrosunda gazino çalışmalarını başlattı. Selahattin Pınar, Sadettin Kaynak, Yesari Asım Arsoy, Mısırlı İbrahim ve Bimen Şen'den özel dersler aldı. 1932 yılı Temmuz ayında Kadıköy Mısırlıoğlu Bahçesi'nde düzenlenen yarışmada Türkiye Ses Kraliçesi seçildi. 1933 yılında eski İstanbul Radyosu'nda programlara çıktı. Sahibinin Sesi, Columbia ve Odeon firmalarına plaklar doldurdu. Soyadı kanunu çıktığında Sadettin Kaynak ve Selahattin Pınar'ın ısrarı ile "Yüceses" soyadını aldı. Sadettin Kaynak, Hamiyet'in sesine göre besteler yaptı: O Dudaklar, Yasemen, Kirpiklerinin Gölgesi gibi. Bu plaklar, devrinde satış rekorları kırdı.

1940 yılında deniz astsubayı Fethi Yüceses ile evlendi. Eşi astsubay Fethi Yüceses'i 14 Temmuz 1942'de, denizcilik tarihinde Atılay faciası olarak geçen, Atılay adlı denizaltının batmasıyla kaybetti. Bu acıyla söylediği "Gitti de Gelmeyiverdi" şarkısı çok meşhur oldu. Şöhreti; güftesi Abdülhak Hamit Tarhan'a, bestesi Mehmet Baha'ya ait olan, seslendirmesi oldukça zor, "Makber" adlı şarkıyla daha da arttı. 1944 yılında Kemal Mollaoğlu ile evlendi. Aynı dönemde İstanbul Belediye Konservatuarı Türk Müziği İcra Heyeti'nde görev aldı. 1946'da Hacı Arif Bey'in Bakmıyor Çeşm-i Siyah şarkısını, araya bir gazel ilave ederek okuması çok ilgi çekti. 1949 yılında bu şarkıyı Odeon plaklarına okudu. Rekoru bugün bile kırılamayan bır satış yaptı.

10 Temmuz 1996 tarihinde Muğla'da vefat etmiştir.

(1907-1998)
Safiye Ayla, Türk Sanat Müziği'ne, 75 yıl boyunca damgasını vuran, Cumhuriyet Dönemi'nin en tanınmış ses sanatçılarındandır.

1907'de İstanbul'da dünyaya gelen Ayla, daha doğmadan babasını, henüz 3 yaşındayken de annesini kaybedince, Bebek'deki, Çağlayan Darüleytam'da büyütüldü. İlkokuldan sonra, Bursa Kız Muallim Mektebi'ni bitiren Ayla, öğrenimini tamamladıktan sonra, kısa bir süre öğretmen olarak çalıştıysa da, mesleğine devam etmedi.
Müziğe, küçük yaşta piyano çalarak başlayan Ayla, sesinin güzelliğinin fark edilmesinden sonra ilk ciddi musiki derslerini, önce, besteci Mustafa Sunar'dan, sonra da, Yesari Asım Arsoy, Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Udi Nevras, Mesut Cemil ve Refik Fersan gibi ünlü bestekar ve söz yazarlarından yararlandı.

İlk hocası Sunar'ın desteğiyle, ilk plağını çıkarttıktan sonra ülke çapında tanınan bir ses sanatçısı haline gelen Ayla'nın, bundan sonra doldurduğu, 500'ü aşkın sayıda plağının her biri, satış rekorları kırdı.

İlk kez 1931'de, Darüttalim-i Musiki Heyeti'nin konserlerinde sahneye çıkan Ayla, İstanbul, Ankara Radyoları ile İstanbul Konservatuarı İcra Heyeti'nde görev yaptı.

Uzun yıllar gazinolarda şarkı söyleyen Ayla'nın, en büyük hayranlarından bir de, Mustafa Kemal ATATÜRK idi. Onu dinlemekten büyük haz alan Mustafa Kemal, yapılan toplantılarda ve düzenlenen yemeklerde, ona sık sık sevdiği şarkıları söyletirdi.

Sesini geniş dinleyici kitlelerine duyurabilen kadın okuyucuların en ünlüsü olan Safiye Ayla, 1950'de, udi bestekar, Şerif Muhittin Targan'la evlendi ve eşinin soyadını aldı.

Seslendirdiği eserlerde ölçüye uyarak, iyi bir diksiyonla, düzgün, aynı zamanda da coşkun, çekici bir tavırla okuyan Ayla'nın, en tiz perdelerde bile, sesindeki pürüzsüzlük bozulmazdı.

Safiye Ayla, 14 Ocak 1998'de, uzun süren yaşam serüvenini noktalayarak, İstanbul'da vefat etti.